3 Temmuz 1919 -
Sivas Kong. sonrası Sivas Kongresi sonrası Erzuruma gelen M.Kemal Paşa şehir girişinde Osmanlı Padişahına bağlılığı ile tanınan K.Karabekir ve askeri bando ile karşılandı.
Orada ilk yaptığı O gün Vahdettin'in tahta çıkış tarihi olması nedeniyle Padişaha kutlama ve bağlılık telgrafı çekmek oldu.Bu sırada İngiltere nin bölge sorumlusu Teğmen J.S.Perring ''M.Kemal adında bir Paşanın bir isyan başlattığı haberini veren telgrafı'' Amiral Calthorpa ulaştırdı.
Bu telgraf üzerine İngiltere'nin baskıları başladı.Gelişen olaylar neden,iyle durumun vehametini anlayan İngilizler Harbiye Nazırı Ferit Paşa ya baskı yaparak(Bu baskı seni öldürürüz,sürgün ederiz diye değil Mondrosun 24. maddesini uygularız diye yapılmıştır.24.madde Doğu vilayetlerinde bir Ermeni Devleti kurmayı amaçlıyor ve 6 Şarl Vilayetlerinin işgal edilebileceğini söylüyordu.)Bu korkuyla Harbiye Nazırı Ferit Paşa M.Kemal Paşa yı İstanbul'a geri çağırdı.(Amaç zaman kazanmak)
Bunun etkisizliğini gören İngilizler hemen bir kararname hazırlayarak M.Kemalin görevden alındığını bildiren yazıyı tehtit ile sadrazama imzalattılar.
Sonra Düzmece karar Sultan Vahdettin'e getirildi.Kararı inceleyen
Sultan Vahdettin gülmüş ve şöyle demiştir;
Sayın Komutan bu iş öyle basit bir iş değildir...
Bir Osmanlı Paşa sının rütbelerinin alınması zorunlu olarak görevden uzaklaştırılması Kanun hükümlerine göre yürütülür.Önce bu paşanın Divan_ı Harbe verilmesi ,en az iki kere ifadesinin alınması,bilahare karar verilmesi ve bu kararın Erkan-ı Harbiye üst kurulunca onaylanıp Hükümete sunulması ve onylandıktan sonra bana getirilmesi gerekir.Burada böyle yapılmış bir işlem yok.Uydurma bir kağıttan ibarettir... demiştir.
İngilizlerin İzmirin İşgali ve 7. ve 24. maddeyi ısrarla hatırlatmaları üzerine belge imzalanmıştır.Ancak İngilizler uydurma bu belgeyi elbette kullandılar...
Yinede belegenin hukuka uygun olmadığı ve İngiliz tehtiti altında imzalandığı böylece ortaya çıkmıştır.8-9 temmuz gecesi saray ile M.Kemal Paşa arasında uzun yazışmalar olmuş ve son Telgraf ...
M.Kemal den ;''Merak etmeyiniz sizi zorda bırakmam...İstifa ediyorum...''
M.KEMALDEN BOŞALAN GÖREVE KİM ATANDI DERSİNİZ...
M.KEMAL PAŞA YA EMRİNDEYİM PAŞAM DİYEN KAZIM KARABEKİR...
iSTANBUL BUNU BİLMİYORMUYDU?????AYNI DÜŞÜNCEDE M.KEMALDEN EMİR ALAN BİRİSİNİ GÖREVE GETİRSİN....
ŞÜPHESİZ Kİ BİLİYORDU...,
Sonra ne mi oldu...???
Meclis_i Mebusan toplanmadan önce Ali Rıza Paşa kabinesi İngilizlerin Hukuksuzda olsa (hangi işleri hukuki idi ki
)alıp kullanmaya çalıştıkları bu belgeyi tesirsiz kılmak için 29 Aralık 1919 da yani 6 ay sonra M.Kemalin bütün hak, rütbe ve nişanlarını iade eden bir karar aldı...
Bunu kaç kişi biliyor.Kaç kişiye öğretildi.Kaç kişi söyleyebiliyor...
Kaynak:
C32 SAYI 28 -1968 (Türk Tarih Kurumu)
Alıntıdır...
VATAN HAİNİ NİTELEMESİ YANLIŞ”
Prof. Dr. İlber Ortaylı, daha önce yaptığı açıklamada Sultan Vahdettin'in hain olarak nitelendirilmesinin yanlış olacağını belirtmişti. Ortaylı, "Son padişah İstanbul'a dahi hükmedemez
ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Yine Kuva-i Milliye'ye karşı örgütlenen birlikler, ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır" demişti.
http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=299275
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
'Vahdettin hain değildi' diyerek tarihe not düştü
Bülent Ecevit, Temmuz 2005'te Z
aman'a yaptığı "Vahdettin hain değildi" açıklamasıyla da tarihe not düştü. Sözleri büyük yankı yaptı, günlerce konuşuldu.
Resmi tezi savunan çevrelerin baskısına rağmen geri adım atmadı. Eleştirilere "Kimse benden daha fazla Atatürkçü değil. Ama bazı gerçekleri açıklamanın vakti geldi." sözleriyle karşılık verdi. Ecevit'in ezber bozan çıkışı özetle şöyleydi: "Kurtuluş Savaşı'na açıktan olmasa bile belirgin şekilde destek oldu. İstanbul'dan ayrılacağı zaman devletin elinde külliyetli altın ve para
vardı. O, çok az bir miktar aldı. İstese tümünü alabilirdi. Saygıdeğer bir davranışta bulundu. Abdülhamit'in demokratikleşmeyi engelleme ve aydınları yurtdışına gönderme gibi tavırlarını sürekli eleştiririm. Ancak olumlu bulduğum yanları da vardır. Hem dinine bağlı birisiydi hem de Batı kültürünü ihmal etmedi. Okullar, köprüler, yollar yaptırdı. Eğitim çalışmaları yaptı."
O devleti soymamış
Eski Başbakan Bülent Ecevit, `hain mi değil mi?` tartışmasını başlattığı Padişah Sultan Vahdettin`in `ayrılırken devleti de soymadığını` söyledi. Tartışma yeni boyut kazandı
Özel bir televizyon kanalında yayınlanan programa katılan eski Başbakan Ecevit, `hain mi değil mi?` tartışmasını başlattığı Padişah Sultan Vahdettin`in `ayrılırken devleti de soymadığını` söyledi. Ecevit tartışmaya ilişkin soruları yanıtladı. Vahdettin tartışmasının devam ettiği belirtilip, `Siz böyle bir açıklamaya neden gerek duydunuz` sorusuna Ecevit, şu yanıtı verdi: `Böyle bir açıklamaya hiç gerek duymadım. Aslında Vahdettin`le ilgili birikmiş bazı tepkiler ve destekler varmış. Benim tamamen kendi ailevi sorunumla ilgili sözlerim birden bire bazı ideolojik, hatta rejim ile ilgili tartışmaların alevlenmesine neden oldu.` Bu gibi konuların tartışılmasının rejim ve ideolojik açıdan faydalı olduğunu kaydeden Ecevit, kendisine 9`uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dahil tepki gösterenlere de yanıt verdi. Ecevit, `Hazır böyle bir fırsat elimize geçmişken Ecevit`i biraz hırpalayalım dediler. Hırpalanmış hissetmiyorum kendimi` dedi.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı)
Hainlikle suçlamak haksızlık
Prof. Mete Tuncay Vahdettin'in siyasi anlamda yanlış işler yapmış olabileceğini, ancak hainlikle suçlamanın da haksızlık olduğu görüşündedir. Tunçay, "Hain olması için en azından karşılığında bir
şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin'in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, cumhuriyetin kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız" derken, Prof. Mim Kemal Öke'ye göre Vahdettin ne haindir ne de Milli Mücadele'yi başlatan gizli kahramandır.
Vahdettin'in Saray'a yakın bazı çevrelerin baskı ve telkiniyle Atatürk'ü Anadolu'ya gönderdiğini belirten Öke, "Vahdettin Atatürk'ün ne yapacağını da biliyordu, buna rağmen bu projeye onay ve maddi destek verdi. Atatürk'ün idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur" diyordu. Prof. Dr. Şerafettin Turan ise Ecevit'in başlattığı tartışmaların fayda sağlamayacağını ifade ederek, "Şahbaba diye kitaplar da var, Vahdettin'i öven. Necip Fazıl da Vahdettin'e 'vatan kurtaran' diyor. Vahdettin için Kurtuluş Savaşı için '40 bin altın verdi' diyenler var. Belgeler ortada olduğu halde, 30 yıldır tartışılıyor. Vahdettin de, İngilizlerin kucağına atlayarak memleketi kurtarmak istemiş. Anlaşılan yöntemi farklıydı. Şimdi Türkiye'de Osmanlı'yı göklere çıkarma modası var. Bence Osmanlı'nın hatası, sevabı tarihe göçmüştür. Geçmişi överek orada yaşamaya olanak yok. Bu tartışma Ecevit'e bir şey getirmese bile memlekete zarar getirir. Ecevit bunu yazdığı anda beni karşısında bulur" demeyi tercih ediyordu.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
http://www.milliyet.com.tr/2005/07/19/guncel/gun01.html
Vahdeddin ve Ata'nın dost oldukları zamanlar vardır
İlber Ortaylı
Sayın Bülent Ecevit: "Osmanlı Döneminde Anadolu Halkı" başlıklı bir kitap hazırlıyor. Bunun son padişahla ilgili bölümünü açıkladı. Esasen II. Abdülhamid ve V. Mehmed Reşat ve VI. Mehmed Vahdeddin zamanları tartışmalıdır. Yakın tarih konusunda hiçbir yerde yurttaşların arasında mutlak uyum sağlanması mümkün değildir; hele olaylı ve trajik dönemler için bu bilhassa böyledir. Düşmanla işbirliği yaptığı açık olan başta Mareşal Petaine olmak üzere Vichy Fransa'sı yetkilileri bile tartışılıyor herkesin mesuliyeti farklıdır deniyor. Nihayet son zamanlarda haklı olarak, Fransız halkının çoğunluğu da yöneticilerden farklı değildi denmeye başlandı.
Bizde bırakınız ortaöğretimi, yüksek tahsilde dahi son dönem tartışılmazdı. Umumi yorumun aksini ileri sürenler de, abartıda bazen saptırmada ölçüsüz örnekler verirdi. Vahdeddin'e hain dendiği zaman, onu büyük vatan dostu diye yorumlayanların üslubunu ve kullandıkları sözde vesikaları ve ileri sürdüklerini, hanedan üyelerinin bile kabul etmediği görülmüştür.
Bu konudaki yazılar
Açık söyleyelim, bu konularda dengeli bir başlangıcı Yılmaz Öztuna'nın "Hayat Tarih Dergisi" yaptı. Daha önemlisini, Yılmaz Çetiner'in kitabından bir geçiş yorumunu okuduk.
fakat son padişahın hayatını ve Osmanlı hanedanının sürgününü, ilmi ve doğru bir şekilde yazan Murat Bardakçı'dır.
Bu kitap boşuna çok satılmıyor ve bu
kadar uzun bir monografiyi sıkılmadan okumak sebepsiz değildir. Son padişah İstanbul'a dahi hükmedemez ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Gene Kuvayı Milliye'ye karşı örgütlenen birlikler ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, Padişah'ın diğer önemli hatasıdır.
Anadolu savaşına katılmaya hatta desteklemeye birçok insan çılgınlık diye bakıyordu. Anadolu önderlerinin ne derecede ittihatçı oldukları tartışılır; en azından Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, Albay İsmet ve Kazım Karabekir Paşa bu kategoriye sokulamaz. Ama herkes Anadolu harekâtını ittihatçı biliyordu.
Bir kavmin siyasi trajedisi bu kadar kolay bir şekilde çözümlenemez. Padişah artık mukadder yıkımı kabul etmiş ve bir iç savaştan kaçınmak için Türkiye'yi terk etmiştir. Zaferi kutlamadığı görülüyor. Aksine bir gözlem ortaya çıkmadıkça, bu da bir hatadır.
Ecevit doğru yaptı
Bu nedenle Bülent Ecevit'in Sultan II. Abdülhamit ve VI. Mehmed Vahdeddin üzerindeki yaftaları yeniden yargılayıp kaldırması yerinde bir davranıştır. Tarihçilerin yazıp söyledikleri hele bizim gibi memleketlerde çok fazla etkili olmuyor. Ambargoları kaldıranlar, asıl sözü dinlenir siyasi liderler oluyorlar. Bu gerekli. Çünkü bir yerde doğruyu araştıran tarihçinin de
güvencesi onların çizgisi oluyor.
Hiç şüphesiz Sayın Ecevit, İsmail Hakkı Bey'in ve dolayısı ile Tevfik Paşa'nın akrabasıdır. İsmail Hakkı Bey'in ikinci eşi Ecevit'in büyük teyzesidir. İlk eşi ise Vahdeddin'in kızı Ulviye Sultan'dı ve kızı da, onun torunu Hümeyra Hanım Sultan'dı. O muhitte duyduğu, bildiği çok şeyler vardır ve değerlendirmelerini dikkate almak gerekir.
Vahdeddin ve Atatürk karşı karşıya gelmişlerdir. Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İç şavaş çıkmaması için vatanını terketti
Bülent Ecevit'in gündem yaratan sözlerinin ardından tartışmalara katılan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı da Vahdettin'in hain olarak nitelendirilmesinin yanlış olacağını belirtiyor. Ortaylı, "Son padişah İstanbul'a dahi hükmedemez ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Gene Kuva-yı Milliye'ye karşı örgütlenen birlikler ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır" diyor. Ortaylı o dönemde pekçok insanın Kuva-yı Milliye'ye İttihatçı girişimi olarak baktıklarını da ifade ederek, "Herkes Anadolu harekâtını İttihatçı biliyordu. Bir kavmin siyasi trajedisi bu kadar kolay bir şekilde çözümlenemez. Padişah artık mukadder yıkımı kabul etmiş ve bir iç savaştan kaçınmak için Türkiye'yi terketmiştir. Zaferi kutlamadığı görülüyor. Aksine bir gözlem ortaya çıkmadıkça, bu da bir hatadır" diyordu. Vahdettin ve Atatürk'ün karşı karşıya geldiklerini ifade eden Ortaylı sözlerini şöyle noktalıyor: "Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir."
http://yenisafak.com.tr/diziler/vahdettin/index.html
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İhanetle alakası yoktu
Prof. Reşat Kaynar "Vahdettin'in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin'in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk'ün Nutuk'ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin'in en büyük kusurunun Sevr'in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin'i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin'in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır" diyordu. Vahdettin hakkında yazılmış çok önemli belgesel bir biyografi olan "Şahbaba" kitabının yazarı Murat Bardakçı ise Vahdettin'in, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği içinde olduğunu kaydediyor,' iki tarafı birden idare edip zaman kazanma' çabasının ihanet olarak yorumlandığını belirtiyor. Bardakçı, Vahdettin'in hatıralarında, 'Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım' dediğini zikrederek, "Osmanlı tarihinin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alakası yoktur" diyordu.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Re%C5%9Fat_Kaynar
"VAHDETTİN HAİN DEĞİL" |
Keşan’daki bir okulda, bir öğrencinin, Vahdettin’den adını vermeden "hain" diye söz ettiği iddiası üzerine, Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerince soruşturma açıldı. Yankılara sürüyor. Nazlı Ilıcak Vahdettin’e hain denilmesine karşı..
Nazlı Ilıcak’ın köşe yazısı
Ecdada biraz saygı
Son padişah Vahdettin neden hain olsun? Atatürk’ün kahraman sayılması için birilerinin ihanet içinde olması gerekmez ki! Ama maalesef, ders kitaplarında çocuklara hâlâ "Vahdettin’in ihaneti" anlatılıyor. Sanki, "elinin hamuruyla" siyasete karışan ve ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’na sokan, sonunda da büyük bir bozguna uğrayıp, Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca hüküm sürdüğü topraklardan ayrılmasına yol açan oydu.
Vahdettin, Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesine çok az kala, Temmuz 1918’de tahta geçti. İttihat ve Terakki mensuplarını sevmemesine rağmen, hiç sorun çıkarmadan Talat Paşa’yı kabinenin teşkiline memur etti. Onlara "Sizi takviyeden başka bir fikir ve emelim yok. Benden emin ve müsterih olarak vazifenizi yapınız" dedi. Anayasa ve meşruiyet fikirlerine sadık olduğunu ifade etti. İzmir’in işgalinden sonra Mustafa Kemal’i "Muvaffak ol" temennisiyle, 9. Ordu müfettişi olarak çok geniş yetkilerle Anadolu’ya gönderen de Vahdettin’dir. Görünüşte Samsun mıntıkasındaki anarşi olaylarının bastırılması söz konusuydu ama, esas gaye, Mustafa Kemal’in Anadolu’da teşkilâtlanmasını sağlamaktı. Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey vasıtasıyla, Mustafa Kemal’e, 25 bin altın verilmiştir. Bir iddiaya göre, bu kadar büyük bir rakam, örtülü ödenek kayıtlarında görünmesin diye Vahdettin, Çengelköy’deki değerli atlarını satmış ve parayı Mustafa Kemal’e İngilizlerden gizli olarak teslim etmiştir. Saltanatın kaldırılmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde şahsına yönelik sözlü saldırılardan, eski Dahiliye vekili ve Peyam-ı Sabah gazetesi başyazarı Ali Kemal’in linç edilmesinden sonra, Mustafa Kemal’le görüşmek için son bir teşebbüste bulunmuş, talebine cevap alamayınca, 1922’de 16 Kasım’ı 17 Kasım’a bağlayan gece İngilizlere sığınarak ülkesini terk etmiştir.
Vahdettin, bir kahraman olmayabilir. "İngilizlere karşı yeterli direnci göstermedi" de denilebilir. Ama, o bir hain değildir.
|
Vahdettin Hain mi Değil mi ? |
Editor Baki GÜNAY |28.09.2005 |
Yıllarca "hain" olarak lanse edilen Osmanlı Devleti`nin son padişahı Sultan Vahdettin,Bülent Ecevit tarafından iade-i itibar yapılmıştı. Eski bir başbakan olma sıfatınıda taşıyan Bülent Ecevit`in demeci aslında bu açıtanda son derece dikkate değer.
Vahdettin`in hain damgasını yemesinin en önemli nedenlerinden biriside Osmanlı Hükümdarı olarak ingilizlere sığınması ve "kaçması". Halbu ki Mustafa Armağan`ın tesbitinde de görüldüğü gibi saltanat kaldırıldıktan sonra İngilizlere sığınıyor. Yani Osmanlı Devleti hükümdarı olarak değil düz bir vatandaş olarak sığınıyor. Ayrıca belirtildiğine göre atılan imzada da "osmanlı hükümdarı" gibi bir imare yok. Bu şuna işaret ediyor. "Ankara hükümeti saltanatı kaldırdı. Artık ben hükümdar değilim ve bunu da kabul ediyorum. Ankara hükümetini onaylıyorum" demektir. Zaten Vahdettin ile Mustafa Kemal Atatürk arasındaki yakın ilişki tarihçilerin ortak görüşü.
BİR HATIRA
Araştırmacı-Yazar Vehbi Vakkasoğlu, TİMAŞ Yayınlarından 1990 yılında neşredilen "Son Bozgun" adlı araştırmasının birinci cildinde, Mareşal Fevzi Çakmak`ın ağzından Vahdettin`in Mustafa Kemal Paşa`yı Anadolu`ya milli mücadeleyi başlatması için gönderdiğini yazar. Hatta Mareşal`in bu olayı uzun yıllar sır gibi sakladığını söyler. Kitapta yer aldığına göre Çakmak Paşa, eşi Fitnat Hanım`a ´Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe." Fevzi Paşa`nın Fitnat Hanım`a anlattıkları şöyle yer alır sözkonusu kitapta: "Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti.
"Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu`da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu`da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin."
Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:
"Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?" "Haşa Padişahım." "Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?" "Haşa Padişahım." "Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?" "Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir." "O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."
Hiç düşünmeden cevap verdim:
"Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır."
Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek:
"Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa`yı göreceğim
|